Anasayfa Anasayfa

Sayfa 5 / 13« İlk...«34567»...Son »

‘Deneme’ Kategorisi için Arşiv

Yakınları uzak edenler


Zelin Artuğ

“En uzak mesafe ne Afrika’dır

Ne Çin, ne Hindistan

Ne seyyareler

Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan…

En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir

Birbirini anlamayan”

Can YÜCEL

 

Bu günlerde anlamak eylemi üzerine modalar var. Anlamak… Anlamamak… Anlatmamak… Anlatamamak… Anlatılsa da anlamamak…

Yazının tamamını okuyun »

Tharıkof sofrası


Zelin Artuğ

Singapur’daki bir botanik bahçesinde bulunan devasa yaprakların fotoğraflarını gördüm. Bunların üzerinde beş yaşındaki bir çocuk batmadan durabilirmiş. Singapur halkının da doğaya, hayvanlara ve bitkilere çok düşkün olduklarını okumuştum. Demek ki Singapurlular akıllı insanlar. Bitkiler ve hayvanlar olmadan, insanların varlıklarını sürdüremeyeceğini; bütün doğal dengelerin alt üst olacağını biliyorlar. Onlar, kapital hırslarına yenik düşenler gibi doğayı kelleştirmemişler.

 

Yazının tamamını okuyun »

Tanrı olmasaydı


Zelin Artuğ

“Tanrı olmasaydı, bir tane yaratmak zorunda kalacaktık.” (Voltaire)

Ne demek şimdi bu? Ne söylüyor Voltaire bize? Tanrı var mı, yok mu? Olmasaydı, bir tane yaratmak zorunda kalacağımıza göre var olduğu söylenebilir mi? Ya da olmasaydı dediğine göre, tanrının var olduğunu mu söylüyor bize? Eğer bir tanrı varsa, neden insanlar onu inkâr etme yoluna gidiyorlar? Eğer bir tanrı yoksa neden ille de varlığını kanıtlamaya çalışıyorlar, ya da inkâr edenleri neden tarih boyu cezalandırmışlar?

Yazının tamamını okuyun »

Mavi kitap


Zelin Artuğ

Saatlerdir okuyorum mavi kitabı. Yoruldum. Kapadım gözlerimi, dinleniyorum biraz. Gözümün önünde rengârenk şekiller uçuşuyor. Mavi bir kuş konuyor dala. Hüzünlü bir ötüş tutturuyor. Bir ağıt gibi daha çok.  Ötüşüyle bütün savaşları; din savaşlarını, ırk adına yapılan savaşları, kardeş kavgalarını, halkları birbirine düşman eden zalimleri lanetliyor.

Barış zamanında kolaydır insanları sevmek. Birlikte yemek, içmek, yarenlik etmek, el ele, kol kola dolaşmak… Peki ya savaşlar? İnsanı insan olmaktan çıkaran, gözünü kan bürümüş psikopatlara çeviren savaşlar?

Yazının tamamını okuyun »

Söyleyeyim sırası gelmişse


Zelin Artuğ

Niçin yazıyorum?

Başımın üzerinde dönen bulut için, pis bir savaşın ortasında kalmış bebek için… Sirkeci’de simit satan genç, tarlada çapa yapan köylü kadın için… Kaba kuvvetin sırtını yere getirmek, emeğe kurşun sıkan eli kırmak için… Seherde açan kır çiçekleri, sazın teline vuran mızrap için… Gürrr diye havalanan kuş sürüleri için… Başı dumanlı dağlar, rüzgârda hışırdayan yapraklar için… Kıyıya vurmuş denizyıldızları, kıyıda dalganın titrettiği ölü balık için… Kapkara bulutların ardında gümbürdeyen gökyüzü ve sağanak yağmurlar için!

 

Yazının tamamını okuyun »

Ay ışığı ağıtı


Zelin Artuğ

Balkondayım. Gökte ay, yusyuvarlak. Taş yığını yapılar… Soğuk, nemli bir hava… Aşağıdaki yolda gelip giden arabaların farları… Uzaklarda bir iki köpek havlaması… Kaldırımda yürüyenlerin ayak sesleri ve burnuma düşen bir yağmur damlası… Alt katlarda biri öksürüyor. Yaşlı bir adam olmalı. Öksürmesi, titrek ve ölgün. Ay ışığı da öyle… Ay, kış havasında titrek ve ölgün oluyor. Mevsimler insanlara benziyor bir yönüyle. Ya da belki insanlar benziyordur mevsimlere. İnsanların benzemediği bir şey mi var?

 

Yazının tamamını okuyun »

Alın terin düşünceme karışıyor


Zelin Artuğ

“Hız veriyor şimdi yüreğime / daha gür yapraklanacağını düşünmek / budanan ağaçların önümüzdeki yıl.”

(Kemal Özer, İstanbul, 1994)

Gündelik heyecanlarımızı, acılarımızı, sevinçlerimizi, öfkelerimizi, sloganlaştırdık yıllar içinde. Acaba diyorum, bu yüzden mi sadede gelemiyoruz bir türlü? Böyle de yapmasaydık, bunca haksızlığa, adaletsizliğe, beceriksizliğe, dengesizliğe zor katlanırdık. Sevindik, üzüldük, duygulandık… Sonra duygularımızı uç uca ekledik, türküler yaktık, şiirler yazdık, resimler çizdik! Acaba duygulanmanın kıyılarında çok mu oyalandık? Düşünmeyi öğrenmeyi çok mu savsakladık? Çok mu oturup kaldık, kitaplar ve kitaplarda yazılan sözler arasında? Oysa ayaklarımızın bizi götürdüğü yerlerde çok daha fazlasını öğreniyoruz. Nasıl öğrenmeyelim? Bire bir yaşıyoruz hayatı.

Yazının tamamını okuyun »

Öcü diye bir şey yoktu hani?


Zelin Artuğ

Çocukken öcülerden çok korkardım. Öcü nasıl bir şeydi, canlı mıydı cansız mı bilemezdim. Nasıl bir kötülük yapardı çocuklara? Yer miydi onları? Döver miydi? Öldürür müydü? Kaçırıp keser miydi? Bilmiyorum. Belki de tutup kolundan, sürüye sürüye karanlıklar ülkesine götürürdü. Bir dolu öcünün bulunduğu yere! Gözümün önünde canlandırdığım bir öcü imajı vardı. Uzun, bol giysili bir yaratık. Ardımdan koştukça etekleri uçuşan… Yüzü nasıldı peki? Yüzü olmazdı öcünün. Öcüler yüzsüz olurdu. Çocukları korkutan bir “şey” hangi yüzle bakabilir ki insanların suratına. Tabi ki yüzsüz olacak. Yüzsüz olunca da kötülük üstüne kötülük yapacak.

 

Yazının tamamını okuyun »

Biz daima buradayız!


Zelin Artuğ

Bunca yıl yaşadım, nice insan tanıdım, nice güzel dostluklar edindim.  Hepsi de yüreği güzel, aklı aydınlık, sevgideğer, sevgiyedeğer insanlar! Onlarla dostluğum ve kalem paydaşlığım daha nice uzun yıllar sürsün isterim.

Bu güzelliklerin yanı sıra, bir avuç da olsalar; bir düşünceyi, bir duyguyu paylaşmaktansa, ortalığı kavga meydanına çeviren, bunu yaparken de her türden ucuz ve demode silahı kullanmaktan kaçınmayan kişiler de gördüm, görmekteyim.

 

Yazının tamamını okuyun »

Kan damlıyor kalemimden


Zelin Artuğ

Bir gün Tanrıya sorarlar “yağmurları neden yarattın” diye. “Gökyüzü başka nasıl yıkanırdı ki?” der. Bu kez yıldızların niye yaratıldığını sorarlar. Tanrı, yanıtlar: “Geceyi aydınlatmak için. ” Bu sorular döner, dolaşır… “Peki, düşünen insanı neden yarattın”a gelir. Tanrı şöyle bir bakar soru soranlara…”Onu ben yaratmadım ki!” der.

Tanrının yarattığı her canlı, bir başka yaratılana zarar vermek üzere programlanmış. Tanrının yarattığı canlılardan adı insan olan, dünyanın son çivisini de çıkarmak üzere!

 

Yazının tamamını okuyun »