Hızlı akan nehir
Zelin Artuğ
“Bütün yollar Roma’ya çıkar” sözü, aslında Roma için değil de Constantinople, yani İstanbul için söylenmiş diye bir bilgi var kimi kaynaklarda. Güya, Bizans İmparatoru Büyük Konstantin (272- 337), sadece beş bin kişinin yaşadığı Byzantium’u, Roma İmparatorluğu’nun başkenti yapmak istemiş. 330 yılında Byzantium, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olmuş ve şehre Nuova Roma (Yeni Roma) adı verilmiş. Eğer bu anlatılanlar doğruysa ve yüzyıllardır her yol İstanbul’a çıkıyorsa, İstanbul’un İstanbulluk bir yeri kalmaması çok normal.
Zaman denen azgın nehir, yolunun üzerinde ne varsa katıp önüne, gürül gürül akmakta. Bütün nehirler gibi, akışına doğru, daima tek yöne…
Gerçi, Lübnan’daki Bekaa Vadisinden çıkıp, Suriye’den ve Türkiye’de Hatay’dan geçerek Akdeniz’e dökülen Asi Nehri’nin ters yöne aktığı söylense de konunun uzmanları, bunun doğru olmadığını söylüyorlar. Nehrin alçakta kalan Amik Ovası’ndan gelip, yüksek bir arazide bulunan Samandağ tarafına akması, bu yüksek arazi içindeki saklı bir boğazdan kaynaklanıyormuş.
Saat de öyle çalışmıyor mu? On ikiden altıya kadar yokuş aşağı; altıdan on ikiye kadar yokuş yukarı… Saati duvardan alıp masanın üstüne yatırana kadar ne yaparsak yapalım, nasıl ayarlarsak ayarlayalım, her yol varacağı yere varıyor sonunda.
…
Zamanın akış yönü belli! Tıpkı bir nehir gibi… Hep tek yön! O konuda bir kuşku yok. Kuşkulu olan, bu nehrin neden böyle deli deli aktığı! Bir bakıyoruz, saat sabahın altısı… Gözümüzü kapayıp bir de açıyoruz ki saat gecenin on ikisi olmuş.
Yaşlandıkça gündüzler kısalıp geceler uzuyor. Oysa gece on ikide başımızı yastığa koyduğumuzda, saatin, sabahın altısına kadar yokuş aşağı kayması; sonra öğleyin on ikiye kadar ağır adımlarla, yokuş yukarı oflaya puflaya çıkması ne iyi olurdu. Yoruldu ya… Öğlen on ikiden akşamüzeri altıya kadar dinlene dinlene inebilirdi pekâlâ! Sonrası zaten yine yokuş yukarı… Ne güzel, sorun çözüldü işte. Geceler kısa, gündüzler uzun… Giderayak, zaman yaşlılara böyle bir kıyak çekebilirdi.
Ama üreten, emekçi gençleri de düşünmek gerek. Daha kısa çalışma, daha uzun dinlenme zamanlarına gereksinmeleri var onların. Hal böyleyken zaman, gençlere de yapıyor yapacağını! Asi Nehri gibi tersine akıyor bu kez! Emekçi gençlerin gecelerini kısaltıp, gündüz iş saatlerini uzattıkça uzatıyor.
Ne yaparsa yapsın, bu zaman denen ‘asî’ hiçbir ölümlüye yaranamıyor. Ölümlüler ne yapsın? Hayat çok kısa! Üstelik de çok zor!
Emekçiler isyan halinde: “Hayatın bize bahşettiği bir rızk yok! Biz rızkımızı hayattan söke söke, zorla alıyoruz!” diyorlar.
…
Bu hızlı akan zaman nehrinde bazen balık olup, akıntıda rızkını arıyor emekçi, bazen karaya vurup çırpına çırpına veda ediyor hayata, hayatın nimetlerine… Daha şanslı olanlar, kuş gibi kanat çırpıyor umudun maviliklerinde… Yine de kimsenin zamanla yarışıp da ipi göğüslediği görülmemiş. Yollar ne Roma’ya çıkmış, ne Konstantinople ‘a… Bütün yollar, eninde sonunda toprağa çıkmış!
Biz, yine de düş kurmaya devam edelim. Nerval: “Düş, ikinci yaşamdır!” diyor. Seviyorum bu sözü. Bu ikinci yaşamda, her şey bedava! İsterseniz, ufacık bir kanaryayla arkadaş olursunuz; ya da kâğıttan bir kayığa atlar, dünyayı dolaşırsınız. Üstelik kayığınız hiç batmaz. Batsa da bir şey olmaz. Hemen, oracıkta bir kâğıt kayık daha yapıverirsiniz. Üstelik istediğiniz renkte bir kâğıttan…
Dahası da var! Tom Cruise’un hareket halindeki helikoptere atlaması gibi, atlarsınız duvardaki saatin yelkovanına… Zamanı Asi nehri gibi tersine döndürürsünüz.
Zelin Artuğ (Ülkü Öztürk Göçmen)
445 okunma