Anasayfa Anasayfa

Hani öcü diye bir şey yoktu?


Zelin Artuğ

Çocukken, bazı çocuklar gibi ben de öcülerden çok korkardım. Öcü nasıl bir şeydi, canlı mıydı cansız mıydı bilemezdim. Nasıl bir kötülük yapardı çocuklara? Yer miydi onları? Döver miydi? Öldürür müydü? Kaçırıp keser miydi? Bilmiyorum. Belki de tutup kolundan, sürüye sürüye karanlıklar ülkesine götürürdü. Bir dolu öcünün bulunduğu yere!
Gözümün önünde canlandırdığım bir öcü imajı vardı. Uzun, bol giysili bir yaratık… Ben kaçarken ardımdan koştukça etekleri uçuşan… Yüzü nasıldı peki? Yüzü olmazdı ki öcünün. Öcüler yüzsüz olurdu. Çocukları korkutan bir “şey” hangi yüzle bakabilirdi ki insanların suratına. Tabi ki yüzsüz olacak. Yüzsüz olunca da kötülük üstüne kötülük yapacak.
Büyük ağabey gece yatarken ışık söndürmeyi sıraya koymuştu. Küçük ağabeyle birlikte, balık oltası yaptıkları bir sopayla yattıkları yerden ışığı söndürüyorlar, böylece öcüye yakalanmıyorlardı. Ben öcüden kaçamayacağım için büyük ağabey çoğu kez benim yerime de olta sopasıyla ışığı söndürüveriyordu. Yoksa ışığı söndürüp yatağıma koşarken her an öcüye yakalanabilirdim.
Bu arada “öcü” sözcüğünün tanımını aradım ve birçok tanım buldum. En çok hoşuma giden tanım da şuydu:
“Ben altı yaşımdayken annemle babamın, ‘bak biz ne kadar bilinçli ebeveynleriz, seni hiç öcü ile korkutmadık!’ demesi üzerine bir anda hayatıma girmiş korku ögesi. Onca yıl beklemişsiniz, biraz daha bekleyin değil mi? O dakikadan sonra “öcü” hayatıma girmiş ve sayısız gecemi zehir etmiştir.”
Bu tanımı yapan kişi pek de yalnız sayılmaz. Birçok bilinçli (!) ebeveyn, çocuğunu koruyup kollama gerekçesiyle, kim bilir ne ilginç öcü tanımları yapmıştır çocuğuna!
“Sakın tanımadığın kimselerle konuşma!”
“Sakın birileri sana bir şeker, çikolata verirlerse alma!”
“Gözümün önünden ayrılma sakın! Ben çağırınca hemen ses ver!”
Haklılar mıydı peki? Buna yanıt veremeyeceğim. Bu sorunun yanıtını bir sosyolog ve bir psikolog birlikte verebilirler belki. Her okuması yazması olanın, her konuda ahkâm kesmesini doğru bulmuyorum. Herkes en iyi bildiği işi yapmalı. Aramızda dolaşan öcüleri ancak böyle azaltabiliriz. Araba kullanmayı bilmeyen sırf gösteriş olsun diye trafiğe çıkmayacak meselâ, akort yapmasını bilmeyen saz çalmayacak, yol bilmeyen yol göstermeye kalkışmayacak… Bu aymazlıklar, bu densizlikler uzar gider! Kısaca, Ziya Paşa’nın söylediği üzre, “Söz bilirsen bir söz söyle, sözünden ibret alsınlar / söz bilmezsen sükût eyle, seni bir adam sansınlar.”
Büyüdükçe bütün kötülerin birer öcü, aynı zamanda da yüzsüz olduklarını öğreniyordum. Yüzsüzlerdi ama kalın bir kafaları vardı. Bol giysilerinin kumaşından bir kumaşla örtülüydü yüzleri. Bu öcüleri birileri uzaktan kumanda ile idare ediyor olmalıydı. Meselâ korkutmak için çocukların peşlerinden koşarken, hiç göremedikleri halde nasıl ayakları takılıp düşmüyorlardı? Çocukların en savunmasız oldukları zamanı ve mekânı nasıl biliyorlardı? Kesinlikle birileri uzaktan kumanda ediyordu bunlara.
Büyüdüm ya öcüler artık pek uğramıyorlardı yanıma. Uğrasalar da yüz vermiyordum bu yüzsüzlere, sessizce kayboluyorlardı ortadan. Bunda, küçükken babamın bana “Öcü diye bir şey yok!” demesinin payı büyüktü tabi. Ne çok sevinmiştim bunu duyunca. Hatta yatarken ışığı kendim söndürmeye başlamıştım.
Derken, bir gün sokakta bir öcüye rastladım. Belki de hayal gördüm. Tam da çocukken beni kovalayan öcülerden biri gibi giyinmişti. Elimde olmadan ürperdim. Nereden çıkmıştı bu musibet şimdi karşıma! Hani öcü masalları çok gerilerde kalmıştı? Hani yalnızca çocukları korkutmak için anlatılırdı öcü masalları? Hani öcü diye bir şey yoktu?
Bu öcüler nüfusun yoğun olduğu yerlerde kol geziyorlar. Hatta çoğu kez tıpkı Pandemi virüsü gibi insanların bedenine, zihnine, sinir sistemine tutunup üreten insanı paralize ediyorlar. Üstelik bulaştıkları kişileri hasta etmekle kalmıyor, kişiden kişiye atlayarak kıskançlık, öfke, düş kırıklığı, ihanet, umutsuzluk, stres, kaygı, korku, öfke, endişe, garez, kin gibi mutant virüslere dönüşüyorlar. Sonunda tutundukları bedenin beynini ele geçirip, bedeni tamamen tutsak alıyorlar.
Son yıllarda art arda gelen krizlerle iyice zenginleşti bu öcüler. Eskiden eşkıyalar yol kıyısında pusuya yatıp, yol keserlermiş. Şimdi eşkıyalar yolda; soyulup soğana çevrilenler yol kıyısında, kabak gibi açıkta!
Çocukları korkutmak pek işlerine yaramadı öcülerin. Baktılar ki çocuklar büyüdükçe kendilerini pek umursamıyorlar, onlar da başta anne babalar olmak üzere bütün yetişkin insanları korkutmaya başladılar. Böylece bütün toplumu esir aldılar.
Ama öcülere karşı şerbetli olan bizler, son sözümüzü söylemedik daha!
Zelin Artuğ (Ülkü Öztürk Göçmen)
455 okunma
1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız (5 oy, ortalama: 5,00 / 5)
Loading ... Loading ...

Yorum yapma kapalı.