Velî deliler
Zelin Artuğ
Bir devadır dedin zehir tattırdın
Gençliğin okunu boşa attırdın
Körlerin yurdunda ayna sattırdın
Çıkmaz sokaklara daldırdın felek
Uyuşmadı gönlüm mert ile zenle
Ne bir iş bilenle, ne boş gezenle
Hicran köşesinde bozuk düzenle
Neyzen’e her telden çaldırdın felek
Neyzen’e sormuşlar: “Üstad, çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zamanlarda mı çalarsın?” O sıralarda Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikoduları dolaşıyormuş ortada. Neyzen soruyu şöyle yanıtlamış: “Maliye Vekili değilim ki çalarken zevk alayım.”
Ahhh Neyzen, ahh! Seni tanımak şerefine nail olamadı bizim kuşak. Ama sevdik seni, bağrımıza bastık, anlamaya çalıştık. Senle ilgili bilgileri seni tanıyanların yazıp çizdiklerinden öğrendik az da olsa. Şu bilgi benim çok ilgimi çekti örneğin. 1940′lı yıllarda senin hem doktorların, hem de dostların olan Mazhar Osman ve Rahmi Duman’ın aracılığıyla, o dönemdeki Vali’nin de oluruyla, Bakırköy Akıl Hastanesi’nin 21 no’lu koğuşu sana ayrılmış. İstediğin zaman gelir, yatar, dinlenir, yine istediğin zaman çıkıp gidermişsin. Gelmiş geçmiş sanatçıların içinde en “velî” olanı sen olmalısın. Yazdığın dizelerden anlıyorum bunu. Bir insan bu kadar estetik ölçülerde küfreder! “Bir insanın “deli” olması için önce “velî” olması gerek” derken, nasıl da ağır bir taşı kaldırıp durgun bir suya savuruyorsun! Savaştan çıkmış, yorgun, cahil bir topluma iyi bir şamar atıyorsun. Düzen bozuksa , düşünen, irdeleyen kafa da bozuktur. Ömrünce “Körlerin yurdunda ayna satar durursun!” Sattığın aynaların hiçbir işe yaramadığını gördüğünde “çıkmaz sokaklarda” bulursun kendini ! İşte o çıkmaz sokağın sonu beyninin bulandığı, “delirdiğin” andır. Düşüncenin üst basamağıdır orası. Bir dağın zirvesinde oturur, dağın eteklerinde yayılan koyunları izlersin oradan. Çaldığın kavalın ya da neyin sesini duyurmak istersin koyunlara. Ama koyunlar öyle bir dalmıştır ki gündelik rızıklarını koparmaya, duymazlar senin dokunaklı ezgilerini.
Ve… m a n y a k l a r
türemeye başlar dört yandan. Sistem, kendi manyaklarını üretmeye başlamıştır bile, hiç zaman harcamadan. Emperyalistler, önce kendi kapitalist ortaklarını harekete geçirirler. Batılı kapitalistler ilk kurbanlık koyunlarını kendi ülkelerinden seçerler. Bunun anlamı şudur: “Bakın, bizler gençlerimize sonsuz bir özgürlük ortamı tanıyoruz. Artık hiç bir bastırılmış duyguya yer yok bu ortamlarda. Öyle özgür kuşaklar yetiştiriyoruz ki, artık bizim kitabımızda “yasaklamak yasaktır!” Uyuşturucu mu kullanmak istiyorlar? Kullanıyorlar ! Acı mı çekmek istiyorlar? Çekiyorlar! Dolu dizgin yaşıyorlar ve yaşamlarıyla ilgili tüm seçimleri kendileri yapıyorlar! Siz de öyle yapın ! Gençleri özgür bırakın! Emirlerimize uyun! Çünkü biz “imparator”uz. “Empériale” sözcüğü Fransızcada “imparator” sözcüğünün sıfatıdır. Bir başka anlamı daha varmış bu sözcüğün, yeni öğrendim. “Dudak altı sakalı, didon sakal” demekmiş. Birden dudak altı sakalıyla da yetinmeyip, dudaklarının altını delip “piercing” takanlar geldi aklıma. Bunlar dudak altıyla da yetinmeyip dillerine, küçük dillerine, kaşlarına, bilmem daha nerelerine bu “cincik”ten taktırıyorlar. Takmayın kardeşiimmm, manyak mısınız nesiniz, takmayın o garip şeyleri oranıza buranıza. Zaten sizin birşey yaptığınız yok, modaya uyuyorsunuz siz ! Hem modaya uyuyorsunuz, hem de…moda sözünü atarsak, yalnızca uyuyorsunuz ! Asıl suçlu, “impérialiste”, yani “imparator”! O takıyor bu şeyleri sizin oranıza buranıza.
ve…s e v g i l i g e n ç l e r !
Neyzen Tevfik’in torunları, eğer sistemle takışırsa ve sistemin zırvalıklarının üstesinden gelemezse, deli de olabilir. Ama Neyzen’in torunlarına “manyaklık” yakıştıramıyorum. Bunlar insan değil! Bunlar hayvan da değil! Bunlar bir acayip gudubetler! Uzaylı da değiller. Hangi felsefenin (?) müridleri olduklarını söylüyorlarsa ben o felsefeyi Neyzen Tevfik’e havale etmek istiyorum. Çünkü en iyi o tanımlardı bu “felsefeyi” ve de bu felsefenin felsefesizlerini!
…
Zelin Artuğ (Ülkü Öztürk Göçmen)
29.540 okunma