Anasayfa Anasayfa

Meteorit (Kafkasya’da bir göktaşı)


Zelin Artuğ

Onu otuz üç yıl önce tanıdım. Ataları Kafkasya’dan gelmiş, yerleşmişlerdi bu topraklara. “Kendini evinde eğit, sonra topluma katıl.” diyen bilge insanların torunuydu o. Gerçekten de kendini “evinde eğitip”, sonradan “topluma katılma” sorumluluğu alan bir arkadaştı. Sonra dünya halleri işte… ayrıldı yollarımız. Herkes bir yöne, kendi yaşantısına doğru yol aldı. Yıllar geçip gitti. Sonra bir gün… bir telefon ! Kaldırdım ahizeyi. Bir meteor düştü sanki yer yüzüne. Evet, evet…Bir göktaşıydı bu. Göktaşlarının ne zaman yeryüzüne düşeceği bilinmez. Hiç beklemediğim bir anda tıpkı bir göktaşı gibi düşmüştü Muzaffer Tokmak tellerin öteki ucundan telefona. Başkent’ten, Ankara’dan arıyordu. Sağolsun, hep aradı sonraları. Sevgili eşinden, şimdilerde bilgisayar mühendisi olan oğlundan, çok sevdiği kızından, kendinden haberler iletti.

Çok çerkes arkadaşım vardır benim. Daima yaşantıları, gelenekleri, görenekleri ilgimi çekmiştir. Çerkeslerle komşuluk edenlerin, çerkeslerin kendi kendilerini çok yücelttiklerini söylediklerini duydum zaman zaman. Çoğu kez, bir çekememezlik hissetmişimdir bu sözlerde. Aslında ben, bir insanın kendi değerini, olduğu gibi ortaya koymasından yanayım. Tevazu, yani “alçakgönüllülük”, sözcükten de anlaşılacağı üzere, alçaklıktır bir anlamda. Ya da eğer biri ısrarla övgülerinizi reddediyorsa, bu, iki kez övülmek istediği anlamına geliyor olabilir. Muzaffer arkadaşımdan duyduğum bir atasözü, belki de bütün söylemek istediklerimin bir özeti, özü olsa gerek: “İyi yanınızı küçültmeyin, kötü yanınızı gizlemeyin!” Anadolu kültüründe de var bu söyleyiş: Mevlana, kendi felsefesiyle “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” diyerek tevazuyu da böbürlenmeyi de reddetmiş işte.  Neyse, çok söylendi, çok konuşuldu bu konular, biz de uzatmayalım.

Geçen yıl Kafkasya’ya gitmiş Muzaffer. Kabartay, Balkar Özerk Cumhuriyeti. Anlattı, ilgimi çekti, sizlerle paylaşmak istedim. Yıllar önce oralardan ayrılan dedesinin köyüne gitmiş. Doğu Karadeniz iklimi ve bitki örtüsü hakim, diyor oralarda. Bir de fotoğrafını yolladı bana. Muzaffer arkadaşım, ne işin var senin o göktaşının yanında ? Ya kafana düşseydi o taş ? Ama o meteor mu yoksa meteorit mi tam olarak anlayamadım.

Bahçeli, güzelim evlerde doğanın tadını çıkarıyorlarmış köylüler. Köyler ve mahalleler merkezî olarak ısıtılıyormuş. Günde 12 saat sıcak suları akıyormuş ve bunun için çok az para ödüyorlarmış. Sosyalizmin halen tasfiye olmamış nimetlerinden yararlanıyorlarmış. İşçiler varmış. Çiftliklerde toprak işçileri varmış. (Eski Kolhozları özel kişilere kiralamışlar.) Devlet memurları hizmet sektöründe çalışıyorlarmış. Bütün kuaförler bayanmış. Hepsi bu kadar değil tabi. Seni konuk etmek için köylülerin nasıl yarışa girdiğini anlatmana hiç gerek yok. Çerkeslerin konukseverliğini çok iyi biliyorum ben. Ne kadar kibar ve insancıl olduklarını da… İnsan, her yerde insandır. Bütün dünya halklarının başım üstünde yeri var. Ama bu başka bir şey. Bu, bir kültür sorunu.,

Sağolasın. Aldın beni, yemyeşil diyarlara götürdün. Dağ havası soludum, çimenlere bastım, serin sulardan içtim. Kafkaslarda dolaştım sayende. Ben de sana şu çerkes dizelerini armağan etmek istiyorum .

“Artık ne başımda kara kalpağım/ne belimde gümüş kamam var/rüzgarla yarışan atlarımı da vurdular/ama hala saçlarım güneşle boyalı/ gözlerim vadi yeşili/ yüreğim ise bedenimin onurla taşıdığı/ dağlı yüreği/ ve içimde gitmek korkusu da yok artık/ zaten gidilmiş diyarlardan geldim.”

Zelin Artuğ (Ülkü Öztürk Göçmen)

2.802 okunma
1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız (9 oy, ortalama: 5,00 / 5)
Loading ... Loading ...

Yorum yapma kapalı.